Çocukların ve ebeveynlerin rahat bir nefes aldığı, yepyeni heyecan ve merakı doğuran yeni öğretim yılı başladı. Yavaş yavaş bütün çocuklar okula alışma sürecini tamamlayarak okul düzenine geçti. Ebeveynlerin okul süreci ile ilgili dikkat edilmesi gereken bazı noktaları da sizinle paylaşmak istedim.
Eğitim bir lüks değil çocuğun özlük hakkıdır.
Okul bir çocuğun hayatında ne zaman başlar? Bir çocuğun 3 yaşı doldurması ile birlikte okula hazırlık süreci planlanarak okula başlaması gerekir. Değişen dünyamızda çocuğun farklı rolleri hayatına aktarabilmesi, yaşamın içine birey olarak (ebeveynden bağımsız) katılabilmesi için erken dönemde okula başlangıcı destekliyorum. Yapılan son araştırmalarda hala okulöncesi çağda okula gidemeyen pek çok çocuk bulunuyor. Gerek devlet okullarının yetersizliği gerek ebeveynin çocukların yaşı konusundaki kaygısı, gerek sağlıklı okul seçeneklerinin bulunmaması sebebiyle okul öncesi çağda pek çok çocuk okullar ile erken dönemde tanışamıyor. Bir çocuğun hayatında okulun ve eğitimin bir lüks değil bir hak olduğunu öncelikle kabul etmeliyiz.
Okullar sadece akademik başarının ve çocuğun zihinsel becerilerini icra ettiği bir alan değildir!
Okul denildiği zaman bilgi ve bilginin öğrenildiği alan olarak değerlendirilen bir kalıp yargı var. Hala ezbere eğitimin devam ettiği pek çok okul, notları önemli bir değerlendirme aracı olarak gören ebeveynler var. Zihnimizdeki okul kavramının içinde zihinsel, fiziksel ve ruhsal öğrenim vardır. Maalesef okula giden çocuğun ilk olarak zihinsel kapasitesi değerlendirilmektedir. Okulda kurulan ilişki ağı, öğrenim yönetimi ve deneysel farkındalığı geliştiren aşamalar göz önünde bulundurulmalıdır.
Okul içinde rekabetçi ortamlardan uzak durun!
Çocuklar daha ilkokul çağından itibaren rekabet ortamının içine düşebiliyorlar. Bu rekabet ortamı kimi zaman notlar kimi zaman elde edilen beceriler kimi zaman ise spor dalları konusunda bile ortaya çıkabiliyor. Çocuğunuzun gelişimsel sürecinde ebeveynlerin akran gruplarını birbirleriyle kıyaslama davranışının olumsuz etkilerini çocuklar üzerinde gözlemliyoruz. Kıyaslama süreci özellikle okul çağı çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir durum. Kıyaslamalar öğretmen, yakın çevre ve ebeveynler tarafından yapılmaktadır. Çocukların başarıya ulaşabilmesi için, olumsuz pekiştirme, örnek gösterilen çocuklar ve sürekli uyarılar kullanılırken, çocuğun okul hayatında özgüven gelişimi, öz değeri ve öğrenmeye karşı olan arzusu zarar görüyor. Rekabetçi, kıyaslanan ortamları okul ve okul sürecinden bağımsızlaştırmak çocukların okula karşı duyduğu olumsuz duyguları en aza indirirken aynı zamanda okulun sadece not bazında başarı yeri değil yaşam öğretisi deneyimlediği bir alan olarak algılamasını sağlayabilirsiniz.
Bizim zamanımızda … bunlar yoktu ama biz sizin gibi davranmıyorduk…!
Doğduğumuz andan itibaren bizler kime güveniriz? Koşulsuz sevene, kabul eden ve bizi sarmalayan kişiye… güvenliğimiz için bizlere şart koşmayana… Maalesef ki toplumsal kodlarımızda sevginin her zaman bir koşulu var. Bu durum ebeveynlerin çocuklarıyla kurduğu ilişkilere zarar veren en önemli etkendir. Sevginin ve kurulan güven ilişkisinin bir yansımasını da okul sürecinde gözlemleyebiliyoruz. “Yeni çağın çocukları şımarık!”, “Bizim zamanımızda okulumuzda bu kadar imkân yoktu. Biz bir kalem ile tüm seneyi bitirirdik.” “Bizim annemiz ödevlerimize bir kere bile bakmazdı…” Bu cümleleri kimi zaman yumuşatılmış kimi zaman çok daha sert ve acıtan bir tavır ile çocuklara yansıtılabiliyor.
Bu yaklaşım ise çocukların yaşamlarında ebeveynlerinin sunduğu doğal hakları olan yaşam barınma ve güvenlik ihtiyaçlarını sorgulanmasına ve çocuğun varlığı için suçluluk duymasına ve karşı tarafına karşı bağımlı ve muhtaç hissetmesine sebep olur. “Sahip olduklarının bedeli var!” Bu bir türlü çocuğa fiziksel açıdan ödetilmeyen bedelin sürekli dile gelmesi asla altından kalkamayacağı bir vicdani borç bırakır. Böyle bir durumda çocuğun kendini güvende hissetmesi olası değildir. Eğer bir çocuğun baş etmesi gereken güvenlikle ilgili bir sorunsal da varsa orada sağlıklı öğrenme, yaşam becerisi ve başarıdan bahsedemeyiz.
Çocukların yaşamlarında farkına vardığımız ya da varmadığımız pek çok yanlışımız bulunsa bile ebeveynlikle ilgili en çok değer verdiğim bilgiyi paylaşarak yazımı sonlandırmak isterim. Ebeveynlik bitmeyen bir maratondur. Bu maratonda “mükemmel ebeveynlik” değil “yeterince iyi olmak için çaba sarf eden” bir ebeveyn olmanız, hatalarınız olsa bile bu hataları düzeltebilmek için çaba sarf etek çocuklarınız ile kurduğunuz ilişkiyi her zaman iyileştirir.
Gözde ERDOĞAN ŞAHENK
Opmerkingen